Yazımıza başlamadan , hayli komik bir durumu belirteyim de, nasıl  ortalama bir  İNSAN topluluğu içinde yaşamakta olduğumuzu , iyi, pek iyi kavrayın.

Burhanettin Bey( Mersin belediye başkanı) , hasbelkader , ilkokulu, Tarsus ATATÜRK ilkokulunda, aynı sınıfta okuduğum bir siyasidir.ATATÜRK’e dikkatli bakar , İnönü’den , (( çocuk aklımızla))  hoşlanmaz, sıkı dindar bir ailenin çocuğuydu.

Yaşam, ekleme ve çıkarmalarıyla sizi, hiç de beklemediğiniz yerlere getirir ve siz, çoook eskiden beri , bilinçaltınızda biriktirdiklerinizle // olumlu-olumsuz bir bütün insan olarak // kişiliğiniz şekillenir, egolarınızın ön-plâna çıkar  ve siz onu , AN GELİR, durduramazsınız.

Sanırım böyle bir durum da , Burhanettin’in başına gelir ve 1994 yılı belediye seçimlerinde , TARSUS belediye başkanı seçilir.

ŞİMDİ…

SENELERDİR Mersin belediye yöneticilerine , ÇARŞI merkezine , ADAM GİBİ ihtiyaç göreceğimiz bir tuvalet yapmaları için yazar dururum… GEÇENDE Burhanettin, değişen MERSİN diye,sağa sola afişler asıp duruyor ya, ben de tuttum , “ Bilader” dedim, “ Bunlardan evvel, çarşı merkezine adam gibi ihtiyaç göreceğimiz bir tuvalet yap hemşehrim” diye yazdım.

YAZDIM ya, tapınıcılardan biri , “”ADAM gibi”” cümleciği götünden anlamış olmalı ki, bana kaka cümleler yazmış!

TÜRK sağından , gerek din içi, gerekse de din dışı, neden kolay kolay  adam çıkmaz!  

Neden harbi bir münevver çıkmaz, entelektüel çıkmaz.HANİ bir PEYAMİ SAFA, Bedii Faik Bey, Hilmi Ziya Bey!!!

Bunlar özgür ruhlu insanlardı,düşünce ufukları çoook ama çok genişti.

SONRA!!!

İŞTE neden budur: bir adama secde etmek, onun için , gerektiğinde doğruları bile yok saymak.

“ADAM GİBİ” nedir, Türkçemiz’de?

Derli,toplu, insana yakışır demek değil midir!

Neyse , bu KARGA ÇAVUŞ hikayelerini geçiyor, ÖZ’e dönüyoruz yani DARBE ERTESİNE !

Bunun için , mutlaka TÜRK insan yapısını çok iyi anlamamız gerekir.

KİMSE kusuruma bakmasın.

Ey ULUSUM ; TÜRK insanının , ortalamada nasıl bilirsiniz diye sorsam(mı)!

İçinde bulunduğu sosyal ve iktisadi durumun koşullarına göre , değişik ton ve yükseklikte yavşaklık halini üretmekte, hiçbir sakınca görmeyen , bir insan topluluğudur , genellikle…

Bedava ve süslü bir akşam yemeği yiyebilmek için , en boktan restoranları göklere çıkarabilen…

Bir haftasonu tatiline davet edilebilmek için, abur cubur otelleri, gökyüzünde koyacak takım yıldızı bulamayan.

SIRF iktidarın yemek artıklarından yararlanabilmek için , koca dev , ŞERİF MARDİN Hoca’yı, gözgöre göre harcamayı göze alabilen “köşe yazarları”.

ALTI üstü bildiği Fransızca ile dünyanın bir yarısının sahibi gibi davranarak, TÜRKİYE’yi  ,kahvehane düzeyinde yorumlayarak, aklı sıra aşağılayıp, “efendilerinin” gözüne gireceğini düşünen(ler).

EN önemlisi de, kendi gibi düşünmeyen başkaca düşünce sahiplerine , egosu uyarınca, kin ve nefret kusan ve bunu da marifet sayan.

ÖRNEĞİN…

FRANSA’da, çok ünlü iki, büyük entelektüel   kavga vardır.

JEAN PAUL SARTRE ile ALBERT CAMUS ve yine SARTE ile RAYMOND ARON kavgaları. BU büyük kavgalardan FRANSA okur yazarları, çok şey öğrenmişlerdir.

BANA söyler misiniz lütfen! SON elli yılda , hangi iki aydınımız arasında , derli toplu, adam akıllı göndendirici, ufuk açıcı…

Bir kavga var,oldu!

İLLE de birisinin, birilerinin, parti ya da ille de dini bir cemaat.

Olacak ve mutlaka oraya TAPINILACAK…

KENDİ adamının dişi ağrır , hani doktor diye feryat figândır.

BAŞKASININ dişi ağrıdığında , ara ki bulasın!

SONRA da geçer karşıma, dindir-imandır-insandır vıdı vıdısı yapar .Yapar elbette ve yapacaktır daha da.

Zira bu vıdı vıdıyı , kendisi gibi olan(lar) için ister.

Başkası ???

Amaaan sen de adam , “” elin adamı kimbilir necidir” , neme lâzım, bırak ne hali varsa görsün!

Bu bir cinayet cümlesidir.

UNUTMAYINIZ!