Lenin mi bildirmiş, ben de bir yerlerde okumuştum.Tespit cümlesi, belleğimde pek parlak olmasa da, “Köylere evet, köylülüğe hayır” gibi bir şeydi sanırım.

KÖYLÜLÜK evet köylülük , pek manidar.BÜYÜK sosyal bilimci,TUNUSLU İbni HALDUN’un ,coğrafyanız kaderinizdir gibi sağlam tespiti yönünde düşünürsek , KÖYLÜLÜK DE bizim, iflâh olmaz  “” muhafazakâr-gericilik “” depomuzmudur…

Peki ya KASABALILIK!

Çetin Altan’ın ömrü , oturduğu yerden , kimine göre , viski bardağının buzlu buğusu ardından , ANADOLU köylüsüne höykürmekle geçmiştir.

Öyle de olsa, birimiz kalkıp, “Yahu şu adam, doğruyu söylüyor olamaz mı ,oturduğu yerden de olsa” dememiş, ver yansın , küfretmişizdir.

İlber HOCAM ise,aksine , ülkemin akli karabasanını tariflerken , KASABALILIĞI ön plâna çıkarır.

”Köylerde” der, “ İyi kötü , bir üretim vardır. Kasabada ise, millet birbirinin elinden ,varını yoğunu almak için, olmadık fırıldağı çevirmezmi !”

Vallahi bu tespit bana, Lenin ve Çetin Altan ifadelerinden daha fazla önemli ve gerçeğe yakın gelmektedir.

EL DORADO , meksikada olduğu düşünülen, üzerine yığınla film yapılıp, yazı çizinin rûya alemine düşürülen , hayalî bir “yer” adıdır.

Binlerce insan , oralara gidip, antik dönemlerden kaldığı ileri sürülen ,KAYALAR DOLUSU altını aramaya durmuştur.

İSTANBUL ise hakkında  EL DORADO gibi rûya filmlerinden zîyade,  “Bu Şehr-I Sitanbul Ki Bî Misl Ü Behâdır
Bir Sengine Yek-Pare Acem Mülkü Fedadır / NEDİM  şeklinde gazeller yazılan bir haspadır.

EL DORADO’ya kimler , akın akın gittiyse,İSTANBUL’a da , onların yerli malı karşılıkları, akın akın gitmiş, bir “” parçacık taşına ,kocaman acem ( İran ) dünyasının  ,göz kırpmadan feda edilebileceği” düşünülen bu şehrin , “” taşlarını” birer birer parçalayıp, bugünkü beton yığını haline getirip, 4. Yağma(*) dönemini idrak ettirmişlerdir.

İlk yağma için  , azcık tarih bilginizi tazeleyelim(mi)

Dördüncü Haçlı Seferi, (1200-1204) yılları arasında gerçekleşen bir askerî Haçlı seferidir. Papa III. Innocentius, Kudüs'ü kurtarmak maksadıyla; tüm Avrupa'yı sefere davet etti ve bu sefer 1202'de Venedik'ten başladı. Başlangıçta seferin hedefi önce Mısır'ı ele geçirmek ve oradan Kudüs'e gidip orayıda zaptetmekti. Fakat Venedik'liler ve yaşlı Venedik Dükü Enrico Dandolo bu seferin hedefini değiştirmeyi başardı. Haçlılar, İstanbul'u kuşatıp zaptettiler. Klasik ve Orta Çağ'ın kültür hazineleriyle dolu olan şehri yakıp talan ettiler. 1204'te kendi Orta Çağ ve Katolik inançlarına uyan Latin İmparatorluğu'nu kurdular.

(*) Sırasıyla 2. Mahmud , Menderes ve özellikle son on yıllık dönem.
Menderes’le , akepe dönemleri arasında kalan sürecin, ak kaşık olmadığını bildirelim de, bir “kemik yaşı, akıl yaşından fazla “”çıkar da, bize de “” eyyyy Hüseyiiin “ der mi der …

KÖYLER evet KÖYLER, Türk siyasi hayatının vazgeçilmez “oy” deposu, ahmaklık deposu, iki yüzlü siyasilerin , masturmasyon alanı…

Halen yerküremizde, maddi gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun , görünür görünmez yaşam Karagöz/Hacivat tüllerinin önünde oynanan,oynatılan KÖY-KASABA cızırtları,insanlar arasında , tuhaf ve kanlı kıvılcımların parlamasına yol açabilmektedir.

EN önemli kara akıl alanı ise, BİZİM,kim ya da kimler olduğumuzu bilmememizdir.

Biz, ACUN seyredenler miyiz!

Günde beş vakit ezan kovalayanlar mı!

Bir cumhurbaşının, gerçekten DÜNYA lideri olduğuna , harbi harbi inananlardan mıyız(*)!

Viskiyi, lâhmacunla içmekte bir sakınca görmeyenlerden !!!

Tarsus Kebabçı Eyüp’te, kebabı geldiğinde, garsondan ketçap/mayonez isteyenlerden mi yoksa!

Bunların hepsi doğru.

(*) TÜRKEŞ’in öldüğü günlerdi. Takıldığım çay ocağında, yukarı Yörük köylerinden gelme, benden büyük, eski-samimi-romantik MEHEPELİ bir ağabey ile söyleşiyorduk.

Utana,sıkıla, bana “Hüseyin Bey, ben bu adam hiç ölmez ,ölmeyecek bellerdim” demez mi!

Aslında ne dediğini,nasıl dediğini kendi de biliyor, çoğumuzun yaptığı gibi, ÖLÜM karşısında,yenilmemek tarafını tutmak istiyor ama bu çaresizliğini bilmesine rağmen , göstermek istemiyordu.

Biz, bu yazıda, geniş bir ufuk çizgisi boyunca, ortada dolaşıp duran, sersemlik iltihabını sıkıp,akıtmaya çalışacağız.

ZATEN fark ettiyseniz, inceden de yapmaya başladık bile…

Not alacak mısınız!

O halde çıkarın defteri, kalemi:

İnsanların düşünceleri, çoğunlukla kendilerini huzurlu kılacak tarzda kurulmuştur.

ÇOĞU insan için doğruluk, ikinci derecede önemlidir.

Bu açıdan, İNSANLARIN büyük bir çoğunluğu ,zihnen, saklı/gizli KATİL sevyesinde yaşamaktadır.

FARKINDA değillerdir.

Özellikle toplumumuzu , bir yanıyla (ağır tonda ) geleneksel diğer tarafıyla da ( şımarıkça ) modernitenin içinde debelenmekte olduğunu  düşünürsek, MARDİN kırsalında, tarla ihtilafından dolayı ,komşu aşiretin düğününü basıp, küçük çocuk dahil , 50 küsür kişinin katlinin  , tarifsiz İNSANİ kederini , entelektüel vicdanınızla yaşamak zorunda kalırsınız.    

AMA  insan,yâhu DÜŞÜNCELERİM İÇİN ÖLMEYİ GÖZE ALAMAM, YANILIYOR OLABİLİRİM dememenin / diyememenin ağır ödentisini , yaşayarak ödeyecek.

UNUTMAYIN...

​