Türkiye’nin anlaşılamaması üzerine , cesurca konuşmalıyız, dertleşmeliyiz.Bir yakın dostum, yıllardır bana, aynı soruyu sorar,der ki ” Ağabey, sen, hesaba(*) göre burjuva bir ailenin çocuğusun. Toprak sahibi, mülk sahibi bir sülâlen var. Bu durumda, senin sermaye(*) kesiminde olman gerekirken, kısaca,nasıl solcusun,nasıl SOL’u benimsiyorsun, kafam karışıyor” diye gelmiştir bana.

Tabi ki, bu kardeşimi yanıtsız bırakmadım, aranızda, olasılıkla, merak edenler de vardır.Onların da merakını gidereceğim.

Yaşam, bilgi üzerine kuruludur yoldaşlar.

Bilgi, görülebilen, rahatça ulaşılabilen,yeri geldiğinde eğriliği/büğrülüğü/varsa kavisi , DENEME tahtasına konulabilen,konulması gereken, SAĞLAMASI yapılabilen bir ANLAMA alanıdır.

Ben, bilgiyi böyle ANLIYOR ve  tarif ediyorum.

Tüm yaşamı, böyle bir tarif ve anlamanın üzerine kurabiliriz.Hiç sakınca yoktur.

Bunun dışında, sizlere sunulan/pazarlanan/palazlandırılan/ısrar edilen/gökten indi/yerden bitti/öyle dedi/uçtu kondu ayı böldü/suyun üzerinde yürüdü/ löööhğn dedi, deniz yarıldı.

VS VS VS…Gibi yürütgeçlere ,benim karnım tok.

Evet,solu ve solculuğumu anlatacaktım değil mi!

SOL, Fransız ihtilâli( 1789 Temmuz ) arefesinde, meclis salonuna giren temsilcilerden , kıralcılar sağa, halkçılar sola oturunca,  bu SAĞ/SOL söylemi, dünya dillerine yayılmış. Yani eylem, düşünceyi/sözü / kavramı doğurmuş.

Bilgi, sana, doğruyu eğriyi merhameti insanlaşmayı “gösterir”, gerisi sana kalmıştır.

Peki bilgi nedir,BİLGİ olan nedir!

Olmayan nedir!

Nasıl bilgi olur “ bir bilgi”!

İnsanın doğayla olan kavgasından TEKNOLOJİ bilgisi ortaya çıkar…

İlk tekerlek örneğin…

İnsanın,diger insanlarla olan ilişkisinden de sosyal bilgiler çıkar.

Her iki bilgi alanını , namuslu bir şekilde, düzenler,tasnif eder, görünen/ görünemeyen yasalarını tespit eder, muhafaza altına alırsanız, ortaya BİLİMSEL bilgi çıkar.

BİLİMSEL BİLGİ, son değildir.

Ellenmez,tartışılmaz, koklanmaz, yanına varılmaz falan değildir.

BİLİMSELLİK bir düzendir, namustur, düzenektir.

İnsan/insan ve toplum dalaşmasının yasalarını görür, onları düzenlerken, “BU” yasaları,İNSANIN üzerinde görür, elletmez, kafanıza göre toplumda uygularsanız,buna İDEOLOJİKLEŞMİŞ insan karşıtı , düzen denir.Yani “ayeti kerimeleşmiş”, naaslaşmış, dinleşmiş bir ,sözde toplumsal yasalar toplamına, esir olmuşsunuz demektir. 

Ara sonuç olarak, Sovyetler birliği uygulamasının,nihayeten, HOMEYNİ iRANI’ndan , bir gram farkı yoktu.

Yoktur.

Keza Mao’nın ÇİN’i.

Bunları küçük yaşta, 15’ imden itibaren, kimileyin dengesiz, kimileyin dengeli bir biçimde okuyageldim.

“DENGE’sizden “ kastım, bilgi birikimimin üzerinde olan OKUMALAR.

Sarsıldım.yalan yok.Ama yıkılmadım.Kimse bana yol göstermedi.Bir kişi hariç.O rehberime de, 23 yaşındayken kavuştum.

Yaşamın merhamet ve eşitlik üzerinden yürüdüğünü,yürümesi gerektiğini , ruhen ve kalben aklınızda içselleştirirseniz,o an, en büyük”” gerçek  KOMÜNİST”” siz olursunuz.

Kişisel anlamda KOMÜNİST olabilirsiniz,yukarda özetlediğim unsurlar bağlamında.

Ancak, iş toplumsal beraberliğe gelince, bu iş, CAMİ AVLUSUNDA -KİLİSE BAHÇESİNDE- HAVRA DA, hahamın önünde biter.

Yani birlikte , ortaklaşmacı/uzlaşmacı ,yarin yanağından gayrı,her şeyde paylaşmacı OLAMIYOR insan.

Böyle bir derdi yok.

Ama başta dinlerde olmak üzere, yalanı bol.

İdeolojilerde , yalanı bol.

İş uygulamaya gelince.

Ört ki ölem…

İşte bu hayhuyu, bu olanaksızlığı, bu kepazeliği çok küçük yaşlarda, önce hissederek, sonra bizzat ağır okumalar ve uygulamaları göre göre olgunlaştırınca.

Romantik bir şekilde , simgesel olarak,EMEĞİN insanın merhametin yanında olmaktır, ZATEN bizim varlık nedenimiz dedik, kendimize…

Unutmayınız ki, dünyayı,hiçbir zaman MERHAMET yönetmedi.

Daima zulûm yönetti, yönetiyor , yönetecektir.

Umut ışığı, İSKANDİNAVYA’da yanmaktadır.

Rahat bırakırlarsa…

ŞAYET…