ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
KOCA BEY | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
KOCA BEY

VE ZAMANI 1

Koca Bey’in çiftliğe geldiği günlerdeki sabahı , böyle başlardı . Güneş , her zamanki yerinde ,Seyhan Nehri’nin ötesine , batıya doğru , kalın , ağır ve sabırlı bir mızrağa benzeyen , bitmeyen ışık hûzmelerini göndermeye başladığı andır , Koca Bey’in sabahlarının ilk anları .

Erliğine su yürüdü yürüyeli , büyük dedesi Zorbaz Mustafendi’nin , gönlüne kazıdığı , “ Torunum , güneş üstüne doğmasın “ tenbihine uygun bir halde ,Koca Bey , büyük tahta sofadaki , köşe minderli kirevitin önünde , dinelmiş vaziyette , kahpe bir kan davasından , çocuk yaşta kaçıp , ocağına sığınan , evdeci Hakkı’nın , tandırın önüne çıkarak , köpüklü kahvesini , köze sürmek üzere , kendisine , hayırlı sabahlar demesini beklerdi.

Bûrhanlı Ocağı’na sığındığında , onbeşinde vardı , yoktu Hakkı . Bir gece köyünü basan atlıların , kahveyi nagantlarla , Karadağlarla tarayıp , bir o kadar mermiyi de havaya boşalttıklarını , caminin oluğunun arkasındaki çukura  pısarak seyretmiş , atlılar , geceye karıştıktan sonra , yel olup koşarak , Çıfıt çarşısına dönen kahveye girip , dedesini , babasını , iki emmisini , kalbura çevrilmiş halde , tozun , toprağın içinde , boylu boyunca yattıklarını görünce , ellerini cesetlerin al kanlarına bulayıp , yüzüne gözüne , şuursuzca sürmüştü .

Hakkı , bir defa da olsun , beyinden evvel , közlü  tandırın önünde dikilebilmeyi çok istemesine rağmen , bir türlü beceremiyordu .

Nasıl adamdı bu Koca bey !

Arada bir , bas bir kaldır ikisiyle(*) şehre götürür , konağında birkaç gün misafir eder , o vakit dahi , kuşlardan önce kalkar ,  bilmem kaç basamaklı merdiveni , evdekileri uyandırmamak için , sessizce iner , yıllardır çiğnenmekten , taşa dönmüş toprak avlunun , bahçeye açılan kesme taşlı çıkmasının yanındaki husûsi odasını açar , ispirto ocağında , üstelik kendisi için de , efil efil ateşte , köpüğü ziyade kıvamlı kahve dahi pişirirdi . Lâkin , o odaya , bir gün olsun , kendisini sokmamıştı . Kahvelerini , konuşmalarını , büyük bahçedeki çeşmenin başındaki , ufak taş havuzun kenarında yaparlardı .

(*) Bas bir kaldır iki , 20’li , 30’lu yıllarda ithal edilen otomobillerin , vites sistemi.

Bu adam Beğ değil , başka bir adem olmalıydı diye içinden geçirir , arada bir , bu merakına yenilip , bir sabah , gene kahvesini sofanın başına çıkardığında , bütün nefesinden kuvvet alıp , “Beğim , az bir diyeceğim var sana “ diyesi , gelmiyor da değildi .

Sofanın başına geldiğinde , Koca Bey’i , mermer bir sütun gibi , ovayı süzen yeşil gözleriyle , kahvesini bekler gördüğünde , tüm biriktirdiği canı , cini çekilir , dili damağına yapışır , ta ki Koca Bey’in , “Sağol Hakkı , otur bakalım , gece döndü ,selâm edelim gelene “ demesiyle , canı ,takati tekrardan yerine gelirdi .

İşte Koca Bey’in , çiftliğe geldiği zamanlardaki sabahı , böyle başlardı .

Her şafak , aynı vakitte , müezzinin ezanı gibi , yahut , güneş ,sanki karyolasını tıkılamışçasına kalkmak . Olacak şey değil .

Koca Bey , tahminen bir metre yetmiş santim boylarında , irice kafalı , suratı , dışarıdan daima ekşi görünen , koyu buğday , parlak saçlı , denildiğine göre , çok kitap okumaktan , seyrek saçlı biriydi .

Ama göz rengi , illede alemde nam salmıştı .

 Bu yeşilin parlaklığından olacak , Yunan harbinden sonra  Kemal Paşa , Beğ’i , hususî bir teleğrafla , Ankara’ya istetmiş ,   

beğ de , “Emir devletin yüce katındandır , icab etmek lâzımdır “ deyip , Yenice’den trenle Ankara’ya varıp , birkaç gün huzura kabûl için , Hergele meydanının , ziyade tahta kurulu hanlarında vakit öldürüp , Cuma arefesinde , Çerkez bir yaverin eşliğinde , paşayla görüşmüştü.

Köşke varıldığında , beğ , bir öbek ejnebinin ayrılmakta olduğunu görünce , merakla , Çerkez yavere , gidenlerin kimliğini sormakta tereddüd etmemişti.

Yaver de, “İtalyanlar, İtalyanlar “ diyerek , gidenlere , küçümseyici bir nazar atıp ,”Mussolini’nin elçisi , sabah beri bekliyordu da beyim “ diyerek , ejnebilerin önemsizliğini belirtmeyi de ihmalden saymamıştı.

Paşa ‘nın kabûl kapısında , bir sivil bir de üniformalı korumadan sivil olanı ,gözleriyle hoş geldiniz deyip , kapıyı tıklatarak ,tül bir perde sessizliğinde , içeriye süzüldü .

Birkaç dakika sonra , kapalı duran kapı , yarım kol boyu kadar açıldı . Sivil koruma , sol eliyle kapının topuzunu tutarak , sağ eliyle Koca Bey’i içeri buyur edip ,yine aynı sessizlik içinde , yoklara karıştı.

Odayı bir süre , gözlerinin yeşil muamma taşıyan hûzmeleriyle , şimşek gibi kolaçan eden Koca Bey , Paşa’nın , açık duran kütüphane kanadının arkasından gelen sesine doğru , yürümeye başladı .

“Hoş geldin Koca Bey kardeşim . Seni de epey yorduk buralara kadar “.

 Kütüphanenin önünde duran Koca Bey’in gözleri ile Paşa’nın , mavi bir efsane kurdunu andıran gözleri , sanki bir anda dona kalıp ,  zamansızlığa atlayıveren , mistik bir ortam yarattılar .

İkisi de , barındıkları yeşil ve mavi yıldız dolu gözbebeklerinin içinden , sanki kayıp zamanlardan gelen bir buyrukla  fırlayıp , bir başka bedenmiş gibi ,çelikten ifadelerle , birbirlerini süzmeye başladılar .

Deryanın üzerinde kaydırılan taşlar gibi , iki delici bakış , iktidar olmalarının verdiği tarifsiz bir güç şehvetiyle , birbirlerini süzmeye devam ederken , ilkin Paşa , bu seyirliği , bir an önce bitirmek için , söze girdi :” Nâsip bugüneymiş , onca geldik memleketinize , lâkin şöyle karşı karşıya oturup , bir hasbıhâl etmek , kısmet olmadı , ne dersiniz!” cümlelerini , daha ziyade , bir baba şefkatiyle dokunaklılaştırılmış bir ses tonuyla , Koca Bey’e gönderdi .

Koca Bey , bu cümlelerle , Paşa’nın , yığın devlet meselelerinden boğulup , gerçekten rahatlamak istediğini düşündü .

İçinden , gönlünden ,Paşa’yı  rahatlatmak isteğiyle , Moğol(*)  kırması gözlerini irileştirerek , Paşa’nın yüreğini okumak istercesine ,uzak Asya’nın bilinmedik diyarlarından, nesilden nesile , farkında olmadan taşınagelen hissiyatının gücü ve cesaretiyle , Paşa’ya yaklaştı, dizinin dibine doğru,çıt çıkarmadan yakınlaştı.

Hafif çilli ellerini Paşa’ya doğru, bir gönül talebi gibi uzatıp, avuçlarını açtı…  



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
ÖZET OLARAK TÜRKİYE
15. BÖLÜM

Tarih : 19.08.2024
Devamı...
 
 
ÖZET OLARAK TÜRKİYE
13.BÖLÜM

Tarih : 18.08.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
6. KISIM

Tarih : 28.07.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
5. KISIM

Tarih : 28.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA