ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
BİR YAŞAM ÖZETİ | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
BİR YAŞAM ÖZETİ

OLARAK

ÇOK KÖTÜ BİR KİTAP

 

2.bölüm

“O” sinema , sadece bizim kentin değil,yakın uzak bir çok kentte,kasabada olmayan ilkeleri yaşatan bir eğlence merkeziydi. Altmışlı yıllarda ne vardı ki ortalıkda. Ağır,ağır anlatacağız.

“O” sinemaya, ANA FİLM başladıktan SONRA giremezdiniz. Biletiniz bile olsa.

Anca, ikinci filme girmenize izin verilirdi.Malûm, ikinci filmler,genellikle hep,daha önceden gösterilmiş olanlardı. O yüzden, bu alanda, bizim KENT,çok ciddi disiplinli idi.

Bu disiplin, sadece “O” sinemada vardı,ne yazık ki…Hele bir biletçi RAFET AĞAMIZ vardı ki…Ama , durun bir dakika…

Bence, sinemanın destansı personelini tanıtmalıyım size.

Dillere destan RAFET AĞA, biletçi.Yıllar içinde gelişmiş,insan ötesi bir bakma-görme ve ana bellekte muhafaza etme…Nasıl mı!

Siz, örneğin o hafta oynayan programdaki, ikinci filmi görmemişsiniz. Anlaşıyorsunuz bir arkadaşınızla. O arkadaşınız, birinci filmden sonra,RAFET AĞA ‘dan dışarı çıkma izni alıyor, biletinin koçanını gösteriyor.Dışarda, size biletin koçanını veriyor, siz de, o koçanla, ikinci filme gireceğinizi zannediyorsunuz.

Ne gezer. Rafet Ağa bu. Çık ulan dışarıyı ,ensenizde patlatıyor.

Makinist ,Dörtyollu ,meşhur PEPE KEMAL.Nasıl bir pepelikti ki, rahmetli KEMAL ABİ, “”K” harfini söyleyemez, işletmenin başındaki ortağın oğlu, arkadaşımız rahmetli Hakkı’yı çağırırken, HAKKI diyemez, Hattıııı diye bağırırdı.

Büfeci, deve dişi Mehmet Abi…

Baş teşrifatçı Çakıcı Metin.

Her işe koşan, inanılmaz bir adam ; Mustafa Mintaş Amca…

Fakat önemli bir ayrıntıyı,gözden kaçırmamalıyız.Bizim kentte, kahvelerde söz/sohbet edilirken, konu, sinema / film alanına gelince, pek bir yerde duyamayacağınız , iki önemli ayrıntı ile karşı karşıya gelirsiniz…

Konuşanlardan biri , şayet konu edilen filmi görmüşse, GÖRMÜŞ olmaklığını , şu şekilde ifade eder:

Ben o filme geçtim…Acaba ülkemin neresinde, bir filmi gördüğünü, gördüm şeklinde  değil de, “ GEÇTİM” şeklinde ifade eder insanlarım !

Diğerine gelince…

Yine ortam kahve muhabbeti, konu, macera dolu bir film…Lâfı çekip, alan der ki: abimgil o filmi görmüş, ( şimdi dikkat ) mevzuluymuş…

Demek oluyor ki, filmler, ikiye ayrılıyor: mevzulu ve mevzusuz.

Gözlerimi kapatıp, hafsalamı yeniden tazelemek, kentimden uzaklaşmak istiyorum.

Uzaktan deniz görünüyor.Balkonuma doğru, cam panjurların,akordeon perdelerini , teklifsizce tıngırdatan, durup durup güçlenen bir rüzgâr esiyor.Çevrem, onca uzun yapıya rağmen,hayli yeşil, ağaç dolu.Bir anlamda, NİĞDE , açık,tarım cezaevi gibi buralar.

Hiç durmayan bir salıncak gibi, yaşanmışlıklar, görsel belleğimde , haşarılığına devam ediyor.İçimde,sanki bir borç ödeme tutkusu yahut itkisi var.

Uzun,uzun denizden gelen rüzgârı içime çekiyorum ve aklıma , O’nunla son günlerimiz geliyor.

 Arif Damar abimizin tespitiyle, “ Yavuz bir Hilmisin” derdi, Hilmi Yavuz Hocama.

Yine bir akşama doğru, AKADEMİ Kitapevinden çıkmışız, ağır ağır mahalleye, Maçka/ VİŞNEZADE’ye yürüyoruz.Tam Teknik Üniversite’nin karşı hizasında, parkın girişinde, benim, “ şair yolu” dediğim kesimde durmuştuk.

Abi , okul bitti deyip, uzun uzun gözlerine bakıyorum. Demek istiyorum ki, “ Bana bir iş ayarlamayalım mı İstanbul’da”.

Dolmabahçe’den esen yelin, başındaki açık alanı örten sert ve hafif kıvrımlı saçını dağıtmaması için, sol eliyle, başına destek oluyor ve” Hayır SUNGUR” diyor.

“Tarsus’a dönecek ve burada öğrendiklerini, ömrünün geri kalanıyla geliştirip,çevrene ışık olmaya gayret edeceksin!”

Abiii diyorum.

Bir dakika dinle diyor…

O kadar seçkin okullarda okudun, çığlıksız halk çocuklarının devam ettiği okulları gördün,okudun,yaşadın.Yanımıza gelip, sabır ve sevgiyle kaldın,dinledin,sordun,öğrendin.

Annen kolejli, baban hukuk fakülteli.Deden, adliye baş kâtibi.   

Peki sen,nasıl hizmet edeceksin gönüllere!

İşte o zaman, bir gün ansızın, karşına bir MOLLA KASIM çıkar, sana , bütün bunların hesabını sorar.

Eyyy oğul Sungur der, napıyorsun!

Çok sevgili şair ağabeyim,rahmetli ARİF DAMAR, bir sohbette ,birden bir duygu seline kapılıp, çantasından,son yazdığı kitabı çıkarıp, kapağına :

CAN OĞUL HÜSEYİN SUNGUR’a diye yazmıştı.

Görüyorsunuz değil mi, ne denli ağır yüküm varmış da, pek farkında değilmişim.

Eyyy uykular, eyyyy gece.

Bütün kötülüklerin, sessiz ve yıldızlı örtüsü diye yazar ŞEKSPİR.

Bundan sonra gücünüz bana yetmeyecek.

 



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
TUTUNAMAMAK
NASIL BİR EDEBİYAT

Tarih : 17.12.2024
Devamı...
 
 
BÜYÜKEVİN HİKAYESİ
2.2. BÖLÜM

Tarih : 26.11.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
16. BÖLÜM

Tarih : 23.11.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK
TÜRKİYE / SONBAHAR 1

Tarih : 21.10.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA