KIRMIZI DÜĞME YAZILAR

Dünyanın tuhaflıkları…

Kaç “”yüzbinlerce “ yıl önce, ayağa kalkıp, sağa sola koşturarak, “uygarlaşmaya(!)” başladığımızı,halen tam olarak da , bilmiyoruz.

Ama bugün ,çok önemli bulgulara ulaşıyoruz.

Yetmezmiş gibi, bir de UZAYI çekiştirip ,duruyoruz, yani dış uzayımızı.

GEÇMİŞ nerede başlıyor,nerede bitiyor, gerçekte bir geçmiş var mı ; düşünürken aklım karışıyor…AMA ben akrep burcuyum(!) ,inatçıyım, tuttuğum kuyruğu,kolay kolay bırakmam.

GEZEGENİMİZDE, uzunca bir zamandır tuhaf şeyler olmakta.Ben,bu tuhaflıkları anlıyorum.Başka türlü de olabileceğinin ,olanaksızlığını da düşünüyorum.

ÖRNEĞİn din ve saplantılı DİNDARLIK…

Bu cephedeki en önemli bulgu/duruş, hristiyan ve müslüman cephenin, sıkıştıklarında, sıklıkla kullandıkları , “” ALLAHIN AKLINI BİLEMEYİZ” BAHANESİ.

EVRENİMİZ, şimdilik, tahminen 14 MİLYAR yıl önce oluşmuş.

ORTA DOĞU’dan “çıktığı” ileri sürülen tek tanrılı dinler(!), yaklaşık 4000 yıl kadar önce oluşturulmuş da olsa, GERÇEĞİ yansıtmamaktadır.

Çok daha önce, MISIR FİRAVUN’un “” AKHENATON” ki bilge bir insan olduğu düşünülmekte, uzun sürdüğünü sandığım  tefekkür sürecinin sonunda, evrenin kendi başına olamayacağını, bir ustanın olması gerektiği sonucuna varır. Buna da “ RA” der .

Tek tanrı “” RA”, böylece ortaya çıkar…ANCAK, klasik MISIR rahipleri, bu işten hiç hoşlanmazlar çünkü, geçim kapıları kapanır.

AKHENATON, “RA” için , güneşi simge olarak seçmiş.Ona , verdiği yaşam koşulları için, teşekkür edilmesi gerektiğini düşünüp, bunun da “” AMON” sözcüğü ile söylenmesini düşünmüş.

ŞİMDİ , dindarların, amen/ amin diye kullandıkları sözcüğün esası, işte bu AMON sözcüğüdür.

Ölmeden, bilin istedim.

Tabi bu arada, saplantılı Müslümanların, hatta diğerlerinin bile , bu açıklamaya,olasılıkla itirazları olabileceğinden, adım gibi eminim.Zira onlar, daima ,her şeyin islamiyetle başladığı , kesin İNANCI içindedirler.

Ve bu kardeşlerimiz, “”tarihin dışında yaşamaya” bayılmaktadırlar.  AMA tarihte geç kaldıklarının(!?) farkında değillerdir. UMARIM bir gün akılları başlarına gelir ve gerçeğin içine ,korkusuzca girip, putperest tutum ve davranışlarından vazgeçerler.

YANİ, 14 milyar yıl önce oluştuğu düşünülen bir evrende, altı üstü, 4,000 yıl kadar önce ortaya atılan “ tek tanrılı” dinlerin, “” Allahın,bilemeyecekleri aklının bir ürünü olduğu” bahanesine sığınmak, zihinsel tembellikten başkaca bir şeyle açıklanabilir mi!

Tek tanrılı dinlerin tanrısına, göklerdeki babasına ,rabbına, yahvesine inanmanın , onların açısından düşünüldüğünde, tek bir yolu vardır : gözlerini kapatıp, iman etmek.

İMAN ETMEK, bir olguya sorgusuz sualsiz,inanıp, onun, “” verildiği” şekilde olduğundan, ASLA VE KAT’A ŞÜPHE duymamak.

İslamda buna , “ amentü” denir.Diğerlerinde ve orta doğu dinleri dışındakilerde de ,mutlaka benzer bir terimin olabileceğini düşünüyorum.

Yani, bir tek tanrıya inanmak, “Bak işte,gökteki yıldızlara,yerdeki karıncalara,mevsimlere,türlü çeşit canlıya!!! Bunları mutlaka bir “”yaradanın”” olması gerekmez mi” anlayışı ile çerçevelenmektedir.Belki de öyle ama, bu “” yaradan”, tek tanrılı dinlerin “” tanrısı” olmasının,hiçbir şekilde olabilirliği yoktur.

EVRENİN ve canlılığımızın oluşumu, ister yaradılış,isterse de varoluş şeklinde olsun, daima EINSTEIN’ın ÖNERMESİ ‘ne dikkat etmeliyiz derim…

Diyor ki : NE ZAMAN O BÜYÜK GERÇEĞE ELİMİ UZATTIM, HER SEFERİNDE , KENDİNİ, USTACA BENDEN GİZLEDİ. KORKARIM, BU DURUM,SONSUZA KADAR BÖYLE OLACAK!”

Ancak, madde bilimindeki inanılmaz gelişmeler, belkide, biz ölmeden önce EINSTEIN’ın merakını da çözmüş olabilecek.

KİMBİLİR!