ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
ARASTANIN ADAMLARI 1 | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
ARASTANIN ADAMLARI 1

DÜNDEN BUGÜNE

ARASTANIN ADAMLARI
GİRİŞ
Sevgili kardeşim SALİH SIĞIRCIKLIOĞLU’na…
Bir okul yemeğinde tanışmıştık.Yemeğe ,ilk kez geldiği,her halinden belliydi.Bizimkilerin,ara sıra, bir duyarsızlığı tutar, masaya yeni gelene,şöyle bir,serçe kuşu gibi,uzaktan uzaktan, bu da kim ki kabilinden bakarlar, biri de çıkıp demez ki, hoş geldin arkadaş…
Ayağa kalktım, önce eşinin sonra da elini sıkıp, hoş geldiniz arkadaşlar, buyurun yanıma oturun,ben yalnızım deyip, buyur etmiştim.
Eşinin çok hoşuna gitmiş olmalı ki, sohbet kıvamlaştıkça, abi,senden başka bu toplulukta hoş geldin diyen neden yok diye,meraklanmıştı kızcağız.Ben de, na’payım, hamamın namusu uğruna, hoş gör, bazı bazı böyle vahşiliği tutar bu çocukların,uzun süre erkek erkeğe okumalarından olsa gerek deyip, zevahiri kurtarmaya gayret etmiştim.İşte o gün,aklına bu yemek faslı gelmiş olmalı ki, Hüseyin Abiyle,epeydir fener söndürmedik demiş kendine ve beni aramıştı.
Senin de bildiğin eski bir lokanta,hayli tavır,usûl,erkân değiştirmiş.Müsaitsen oraya gidelim, kendimize takılırız dedi.Düşündüm,epeydir de rakı içmemiştim.Tamam, saat yedi gibi orada buluşuruz dedim.Telefonu kapattım, oturaklı ve has döşenmiş örtüsü olan koltuğa yaslandım.Amma serüven dolu bir süreçten sonra almıştık bu yeni takımları.Sipariş olduğu için, imalatın bitmesini beklememiz gerekmişti.Şaka değil, tastamam 45 gün beklemiştik.O arada da, eşimin dayısının,Bodrum’daki miras evinin tadilatı bitmiş, annesi de, bizim eski mobilyaları istemiş, bir öğleden sonra,yükleyip,Bodrum’a göndermiştik mobilyaları. Karşılığında da, 20,25 gün, yer yatağında yatmış, salonda da, plastik,papatya markalı koltuklarda oturmuştuk.
Evliliğimizin 28. Yılında, üçüncü ve olasılıkla da ,son mobilyaları olacağını düşünülerek alınmıştı bu yeni takımlar.
Kimbilir.Nice canlar bu ülkede, durduk yerde, yurttaşlarımızın aşırı dikkatleri sonucunda, en olgun ve yararlı yaşlarında, bir tampona kurban olmamışlar mıydı! Türk atletizminin en saygı değer gazetecisi,CÜNEYT KORYÜREK, kardeşim Hayri Kocaoluk, güpegündüz, yüzlerce kişinin gözleri önünde, ruh hastası araç sürücülerinin tamponlarına, kurban olmuşlardı. Lokantaya girdiğimde, eskiden tanıdığım bir iki garson arkadaş beni hararetle karşılayıp, yıllardır uğramamama ,haklı olarak sitem ettiler.Bizimki, girişe uzak bir cam kenarına oturtulmuştu.El salladı.Önünde çayı, sağ elinde,acaip ağızlıklı cıgarası.
Hoş geldin abi faslını hızla geçtik geçmesine de, bana birden dik dik baktı, bir şey diyecem abi amma mutlaka yap diyeceğimi dedi,hafif bir baskıyla.Tamam,tamam yaparız ,şayet yapabileğimiz bir şeyse dedim.Anılarını yaz dedi,ama mutlaka yaz .Seni dinlerken, Refik E.’ın, anıları olan “ GÜLEREK” kitabını okuyormuşum gibime geldi dedi.Hoş bir şey dedim.Kitabı biliyorum ancak okumadım ama Refik Bey’in,annemin sınıf arkadaşı olduğunu diyeyim mi sana! De tabi abi, çok hoş bir ek sohbete.Ama dedim, o yıllarda Robert kolej ,kız ve erken kısımları olarak iki bölümmüş.Oğlanlar Bebek semtinde, kızlar da Arnavutköy semtindeki okullarda okurlarmış.Yahu nasıl gitmiş valide oraya,o yıllarda! İşte bütün bunları yaz ama mutlaka yaz. Hatta, konuşuyormuş gibi yaz,bence bu şekilde çok daha okunası olur, kişiyi yormaz,merak çemberinin dışına taşırmaz.
Düşündüm.Bizim oğlan haklı dedim. Bunlar mutlaka yazılmalı da, nerden başlanmalı,başlanacağı yerde,söze,nasıl girmeli ki!
1970’in Ağustosu’nda babamı yitirmiş, o gencecik yaşta,14 , 15 gibi ,yer yarılmış ,sanki içine girmiştim.Üstelik kolejde de,( Tarsus Amerikan) orta 3’de, iki dersten sınıfta kalmıştım.Başımın belâsı da, ergenlik. Dünyanın dönüş hızının çıkardığı uğultu,sanki her gece yastığımda,kulaklarımda.Her gece yatağımda dikilip, şimdi apartmandan geçilmeyen “Gamsızın Tarlasındaki” , gökleri yalayan ikiz çam ağaçlarına,ilerdeki bahçeyle sınır olan ,sıra sıra kavakların çıkardığı hışırtlara kulak veriyorum.Kentim,iri kıyım bir kasaba ; Tarsus.Üstümde küçücük bir gökyüzü, doğuda Cereciler,batıda da Cetvel köprüsü. Bitti.
Hele Toros kahvesinde, ağır ağabeyler ,birine küfrederken,ne biçim ağızlarını doldururlardı:Seni……………………te buradan Cereciler’e kadar.Şimdinin beş dakkalık mesafesi, o yaşların, git git bitmez mesafesi idi.
Ne demiştik! Söze, mevzuya nerden girecektik.
İyi o zaman.Size, 1971 sonbaharında,kasım mı,aralık mı,kolejden ayrılıp, İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’ne gidişimden söz ederek, geçmişi anlatmaya başlayayım.Hemen bir ikazımı yapıştırayım… Anılar , tarih sırasına göre değil, aklıma geliş sırasına göre, aktarılacaktır. Allah kolaylık versin hemşehrim…
1. bölüm
Bir aşka tutulmuş olarak, yaşama bakmaya başlamıştık. İlk nefeslerde, bu aşkın nasıl bir duygu olduğunu anlayamıyorduk.Sanırım,yaşımız gereğiydi bu. Ama ,yaşamı seviyor ve incitilmesini istemiyorduk.
Çevremizde, ailesi, kalburüstü zengin sıpaları olduğu kadar, akşam,sabah karnını nasıl doyurabildiğine, farkında olmadan şaşan çocuklar da vardı.
Sanırım bu görkemli , oylumlu birikimin en önemli kaynağı, mezun olduğum LİSE olsa gerektir.
O “liseye” getirip, hâlâ arkasında durduğum eleştiriler bir yana, farkında olmadan , PSİŞİK kılcal damarlarımızdan girip, ruhumuza , ANLAM dünyamıza nüfuz eden, binbir renkli , “öğrenci” cümbüşüydü bu birikim.
Oturduğunuz sırada , omzunuza yaslanan,bubası su gibi zengin bir ETİLER sıpası olduğu kadar,önünüzde yahut arkanızda , kopup,geldiği bozkır köyü, ancak, bilmem ne kadar ÖLÇEKLİ askeri haritalarda,anca görünebilen bir kavruk, ANADOLU çocuğunun olması, olağandı.
Okulun,eğitim/öğretim ıstırabının panzehiri,bu denli, son derece geniş bir ufuk çizgisinde yaşayıp, boğazın dursuz,duraksız su üstü kıpırtısı ve baharları, pencereden gelen,kesme kristal gibi efsunlu kokusunun,insanı maymuna çeviren halinin,GALİBA , bir süre sonra,geçeceğimiz durak olan ,yaşama tercümesi ile açıklanabilir olmasıydı.
Hele de “ daimi” yatılıysanız, memlekete dair, ilerde başını sudan çıkaracak o kadar çok birikiminiz olacak ki. Şaşırıp,kalacaksınız.
Aaaaaaa ,bunları ben mi yaşadım,biz mi yaşamışız diye, sıra dışı bir şaşkınlık,değerler biriktirmiş duygu sarmalına, ister istemez sarılıp kalacaksınız.
“” Yakub’un” rüyası gibi !!??”
Ama bir farkla ki, Yakub’un gördüğü ileri sürülen görüm ,gerçekten bir rüyaydı , hatta kendisi de, imgesel/ hayalî / düzmece bir kişilikti.Ne ki, kitleler, ustalıkla inandırıldılar.
Ama siz, gerçeğin,kanıyla ,canıyla, ciniyle içinden,çıkageliyorsunuz ileriki yaşlarınıza ve öze dönmek,anlamak ve …
Sonra , sonra dönüp bir bakıyorsunuz arkanıza.Bir aşka bağlanmış olmanın, tereddüt kabûl etmeyen bir halle, şekillenmiş , keskin varoluşunuzu görüyorsunuz.
Sizi, oldum olası , OLAN ile OLMASI GEREKEN arasındaki, bitmek tükenmek bilmeyen, bir ruh savaşı tedirgin etmişti.Bunu biliyorsunuz.
Amansız, yok edici bir boşlukta , varlık sahasından çekilip,göz açıp,kapayıncaya kadar, ansızın varlık sahasına dönüşünün, ısdırap dolu , nefes nefese yolculuğu.
Gözünüzü açtığınızda, size,sabit bir şekilde bakan, üst üste raflar dolusu bir kütüphaneyi anımsıyorsunuz.Ömrünüzün ,kimin,nasıl üflediği( şayet öyle ise ) meçhûl bir sorumluluk nefesi ile kendinize, bu rafların hakkı,ancak onlara sadık kalınarak, bilgi namusu ile ödenir,ödenmelidir fısıltıları ile geçmekte olduğunun ayırdımına varıp, iş başı yapmanız prizmasına , dört elle sarılmanızın zamanının geldiğini ,yüreğinizde duyuyorsunuz.
Paramparça bir dünyada , prizmanın dışına çıkabilmiş,dökülmüş,saçılmış olayları, gerçeğin “” en gerekli “ haliyle vermek namusuyla , hayalen, babamın en sevdiği SU KABI olan , döğme bakır tas ile yine babama, hafsalamda, CUMAYAKASI ( Namrun yaylası) bağının kuyusundan çektirdiğim, bir helke buz gibi yer altı suyundan,ardıma , bir TAS SU DÖKTÜRÜP, huzura gelmek arzusu ile destur be erenler…
soldaki resim: Tarsus merkezi. Bir vahşinin satın alıp, yıktırdığı,şehrimin kolyesi olabilecek bir ANIT YAPI. Çoluğu, çocuğu, yedi ceddi umur görmesin, sağlık afiyet görmesin.Şükür ki, gözlerim ve aklım, bu ANIT YAPIYA erişti, gördüm,duvarına dokundum.
 


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
TUTUNAMAMAK
NASIL BİR EDEBİYAT

Tarih : 17.12.2024
Devamı...
 
 
BÜYÜKEVİN HİKAYESİ
2.2. BÖLÜM

Tarih : 26.11.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
16. BÖLÜM

Tarih : 23.11.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK
TÜRKİYE / SONBAHAR 1

Tarih : 21.10.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA