ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
RÜZGARLAR ve TEPELER | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
RÜZGARLAR ve TEPELER

1. BÖLÜM

Rüzgârlar ve tepeler

 

1

Akdeniz sahiline , tahminen ikiyüzelli kilometre kuzeyde , Melendiz dağlarının  eteklerinde yaşayagelen  bir ailenin kızı olarak doğduğunda , annesinin ,ince hastalıkla boğuştuğunu bilemeyecekti . Babası , çok raslanan seyyar kalaycılardan olup , bir gider , o köy , bu köy derken , günlerce evine dönmezdi . Yine böyle bir zamanda , babası kimbilir neredeyken , annesi , iki göz evlerinin sundurmasının altındaki sedirde , köyün imamı ile  karısının ellerinde , kan kusa kusa ölmüştü . Olmadık bir zamanda ortada kalıveren minnacık kız , uzakça bir köyde yaşayan anneannesinin yalapşap bakımı , biraz da köylüsünün yardımıyla , yaşam ağacına tutunmaya çalışıyor , sabahtan akşama kadar , kimileyin emekleyerek kimileyin de , sanki emeklemeyi unutmuş gibi , toprak ve su karışımı yerde , sürünüp , sürünüp ağlıyordu .

Rüzgâr , Melendiz’den aşağıya doğru , değişik uğultular çıkartarak esiyor , bir anda şımaran  soğuğu giyinen esinti , köyün üzerine geldikçe , daha da dayanılmaz yakan yük gibi , küçük büyük herkesin omzuna , ordan da bel çukurlarına doğru , görünmez iplikçikler gibi sızarak / kayarak  , derilerin domur domur olmasını sağlıyordu . Bu esnada küçük kız , hayatta kalmanın tarifsiz içgüdüsel mukavemeti ile çamurlar içindeki , koyu sarı , kestaneye çalar saçları ve bedenini , sundurmanın sedirinin altına atabiliyor , orda , toprak zemine tırnaklarını geçiriyor , biraz debelenip , parmak uçlarında kalan toprak kırıntılarını , büyük bir iştahla çiğneyip , yutuyordu . 

Köyün , devlet vaizi Şeriat nam Samet Hoca , bir seferinde , evden eve sattığı , bir lokmacık kızı Zalha , idrarını tutamaz bir halde evine geri  getirildiğinde , sanki hiçbir şey olmamış gibi , bu sefer de kızını , deniz kıyısındaki şehirde yaşayan , tüccardan Sami Efendi’ye göndermişti .Zalha , bu evde , tahminen bir buçuk yıl kadar yaşadı . Günlerden bir gün , evin büyük kızı Nedret , bitişik şehirden , adliye başkatibi , aynı zamanda çiftçi , belediye meclis üyesi Kemal Efendi’nin oğlu Asım Bey’le nişanlandı .

Nişan için evin hanımı Zekiyanım , mahallenin yegâne terzisi Şükriye’ye Zalha’yı götürdü , karpuz kollu , tafta bir elbise diktirildi . Zalha , bu tafta elbiseyi çok sevdi . Buna rağmen , bir türlü aklından , köyünün dağlarından , aşağıdaki alçak tepelere doğru esen , yabani rüzgârları unutamadı .Unutamadı , yoğun özledi çünkü babası Şeriat , daha altını doğru dürüst tutamaz , bir lokma çocukken , bu bir karış ,  bebek çocuk arası  insan yavrusunu , gıkı çıkmadan , çok uzak batı illerinden birine , bir muallim aileye göndermiş , allah bilir ya , cebine de beş on kuruş para almıştı üstüne .

Küçük Zalha , ömrü boyunca köyünün tepelerini , oralardan konuşur gibi esen buzlu yellerinin sesini , soluğunu aklından çıkaramadı  .

Önce soğuğun  soluğu , yukardan aşağıya doğru , sinsi adımlarla yaklaşırdı . Köyün eskileri , bu durumda , kapı eşiklerine çıkar , derhal burunlarını Melendiz’e çevirir , havayı , avını arayan has bir kurt gibi koklar , soğuğun cesametini anlamaya çalışırlardı . Belli olmazdı , bu esrarengiz soğuğun ardına , kar yağışının düştüğü çok görüldüğünden , ihtiyatı elden bırakmamak gerekirdi . Ne zamanki sinsi soğuk , cins bir çelik bıçak gibi ellerinin derisinde dolaşmaya  başlar , o zaman anlaşılırdı ki , karın gelişi an meselesi . Erkekler , avluda öteye beriye seğirterek , çalı çırpı , odun artığı neyim ne varsa deşirir , toplar , sobaların yahut ocakların yanlarına desteler , ufaktan ateşi harlatırlar ki , kar başladığında , etraf , az  da olsa , ısınmış olsun .

Kar sökün ettiğinde , etrafı bir sessizliktir alır , horozlar susar , tavuklar , kümeslerinin alıştıkları köşelerinde , kurtlu solucanlı kabarık toprağın içinde , ısınmak için , eşinir de eşinirler  , tilkiler inlerinden çıkmaz olur , anca ağaç kovuklarına sığınabilen tahdelenler , merak içinde , ara sıra kafalarını kovuktan çıkarır , bir sağa bir sola bakıp , hımmm der gibi ,tekrar içeri çekilirler .

“Ya işte böyle sarı oğlum “ dedi Zalha , şehrin en kıdemli ebesi Nazperver Hanım’ın , anasından alıp , göbeğini kesip , kundaklayıp eline verdiği adama . Adam , filizi yeşil gözleri , parlak kumral saçları ile  yığın bir merak içinde , sanki hıçkıracakmış gibi soluyarak , “ Sonra sonra ne oldu abla, durma yahu” diyerek Zalha’yı , sesiyle dürttü .

“ Ablam yani anan ,  birinci çocuğunu kaybettiydi , kızdı o çocuk , ama ne güzeldi , ne güzeldi , anlatamam oğlum . Ablam , günlerce gözyaşı döktüydü ardından . Neredeyse gözleri kuruyacaktı ağlamaktan . Ardından sana gebe kalınca , ablama , ailede , aman bir dikkat , bir ihtimam sorma gitsin . Aman Nedret kızım sen bırak , dur dikkat et yavrum diyerek , bir Kasım günü , sancıları tutunca , nenen Besime Hanım , doğumun gelebileceğini anladı ki , sanırım öğlene doğruydu , Hüseyin Ağa’yı ebeye gönderdiydi ! Galiba . Dediklerine göre , senden önce yitirilen kız çocuğu , doktorun ihmalindenmiş . Öyle dedilerdi . Üstelik doktor da , babanın kuzeniymiş . Seni , beşiğine yerleştirdim . Sonra  nenen yanına çağırdı beni . Avcuma biraz para koydu , evin yakınındaki şekerci Ziya Efendi’ye git , doğum müjdesi şekeri al gel dedi . Dönüp , geldim eve , nenene şekerleri gösterdim . Tamam , şimdi ayakkabılık sekisine in  , Fayık Ağa’yı çağır gelsin dedi “.

“Fayık Ağa kim “ dedi yeşil gözlü adam !

“ Vallahi hiç bilemedim “ dedi Zalha . “ Koca evin ,alt katlarında , bilmem kaç tane odası vardı . Deden Kemal Efendi ,akşam yemeklerinden önce , beni ayakkabı sekisine gönderir , bağır da gelsinler kızım derdi “!

“Ne bağırması bu “!

“ Yemek hazır , hadi yemeğe gelin demekti “.

“ Peki kimdi bu gelenler abla “!

“ Vallahi içlerinde , bir tek evin kâhyası Hüseyin Ağa’yı bilirim . Her odadan birileri çıkar gelir , koca sofraya oturur , başları önünde , evde koca kazana benzer tencerede pişen yemeklerini yerler , sonra sessizce odalarına inerlerdi zahir “!

“ Fayık Ağa’yla ne yaptınız abla , söylesene “ .

“Adetmiş , yakın eş dost , hısım akrabaya müjdeci gönderilirmiş . Ben , kim nerede , hangi akrabadır , hısımdır bilmediğim için , Fayık Ağa önüme düştü , bir elimde küçük bir müjdeci şeker sepeti , kapıları çalıp , senin doğumunun müjdesini , bir küçük şeker paketi ile veredurdum “.

Kan kusan annesinin öldüğünü anlayamayan küçük kız çocuğu , bir omzunu annesinin kasıklarına vermiş halde , öbür  elinin avuç içiyle ,  uyuduğunu zannettiği annesinin karnına , durup durup vuruyor , anne anne , uyaaan diye küçük çığlıklar atıyordu . Küçük kızın sesini , ilkin köyün imamı ile karısı duyacaktı . Koşup , geldiklerinde , kanlı yüzü ellerinin arasına alan imamın karısı ,kocasına , “Sher gidiyor imam , Seher gidiyor , buz gibi suratı , kan çekilmiş gövdesinden“ derken , Seher , koyup , gittiydi .

Bahar mıydı ,yaz başı mı !

Hiçbir zaman bilinemedi . Ölüm , bakmayın sağda solda afra tafra edildiğine , en çabuk unutulan insan irtifasıydı .

 



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
TUTUNAMAMAK
NASIL BİR EDEBİYAT

Tarih : 17.12.2024
Devamı...
 
 
BÜYÜKEVİN HİKAYESİ
2.2. BÖLÜM

Tarih : 26.11.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
16. BÖLÜM

Tarih : 23.11.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK
TÜRKİYE / SONBAHAR 1

Tarih : 21.10.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA