ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
KENDİME NOTLAR | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
KENDİME NOTLAR

KALANLAR VE GİDENLER

Kendime notlar

1

 

Yıllar önce, okul orkestramızda ,bas gitar çalarken, 1973/74, iki büyük usta, zaman buldukça ,bizleri eğitmeye gelirlerdi: Timur SELÇUK ve ONNO TUNÇ.İşin matrak yanı, ben,orkestraya,öncelikle “ rock kemancısı “ olarak girmiş, bir İngiliz gurubunun “modasını” ,aklımız sıra taklid edecektik.

Zamanında enstrüman çalmaya, MANDOLİNLE başlamıştım.Orkestramızın ,benden önceki basçısı AHMET, “” deep purple”ın ,son derece basit, smoke on the water şarkısının basını, bir türlü çıkaramayınca, çok sinirlenmiştim.

Cumartesi olmuş, öğle yemeğinden sonra, 1. Gitarcımız Süleyman’a, “Yürü,müzik odasına gidiyoruz ,sana bir şey gösterecem “ deyip, davulcumuz ,rahmetli Hikmet’i de, elbette çağıracaktım.

“Evet” dedi  Süleyman, “Bana ne göstereceksin,merak ettim!”

Ben de, gıcık gıcık gülerek, “Ben değil, sen bana göstereceksin” deyip, bas gitarı alıp, ses yükselticiye takacaktım.

Dedim ki” Ulan,bas gitar dört telli, mandolin de dört telli.Bana tellerin ses ve adlarını göster, bir de gam yaptır “ dedim.

Davulcumuz Hikmet de, bu muhabbeti, o dillere destan sessiz gülüşüyle izliyordu.

İstediklerimi, incelikle yaptı Süleyman.Bir nota kağıdına da, SMOKE ON THE WATER’ın notalarını yazdık; altı üstü, sekiz,dokuz tane nota.

Hikmet, zaten yeyip, içmiş şarkıyı.

Belki inanmayacaksınız ama, yaklaşık bir saat içinde, SMOKE ON THE WATER hazırdı.Aradan elli yıl geçmiş, kulağı çınlayasıca Süleyman’ın, bana yaptığı iltifatı,unutmuyorum : SEN MANYAK MISIN OOLUM,niye daha önce söylemedin bu durumu.

İşte o dertsiz günlerde tanışmıştık, o büyük ustalarla!

Birgün TİMUR SELÇUK, dan diye provamızı kesip, ilginç bir soru soracaktı bizlere: MÜZİSYEN NASIL DİNLENİR!

Birbirimize bakakaldık… Uzatmadı. “MÜZİSYEN,ÇALARAK DİNLENİR.Hadi şimdi repertuvarınızı bırakın, kafanıza göre çalın,kendinize gelirsiniz!”

Bugün, elli yıl sonra, o dehşet tümcedeki MÜZİSYEN sözcüğünün yerine, Türk edebiyatına, kararınca kararınca, dört telif eser vermiş biri olarak, “ YAZAR” sözcüğünü koyuyor ve soruyorum: YAZAR ,NASIL DİNLENİR!” Yanıtını da, elbette ben, veriyorum: YAZAR, yazarak dinlenir.

KENDİME NOTLAR, bu olaylardan sekiz,dokuz yıl sonra okumaya doyamadığım, Amerikalı,emekli bir ilkokul öğretmeni olan HUGH PRATHNER’ın, zaman içinde, okuduğu kitaplarden , aldığı ufak tefek notlardan oluşturduğu, “NOTES TO MYSELF” / kendime notlar kitabına duyduğum ,yararlı kıskançlık sonucunda,yazmaya karar verdiğim, bir çeşit ÖZ DERTLEŞME …

Kitap bitmiş, içimde, tercüme etmek için büyük bir istek duymaya başlamıştım.

İş hayatı, hay huy derken, birgün, bir de baktım ki, NOTES TO MYSELF , tercüme edilmiş.Ehh,canımız sağolsun. Doğa, boşluk kaldırmaz. Sen, bir yeri boş bırakırsan, birisi mutlaka doldurur.   

YAZMAK, müzik yapmak, resim,heykel……..

Bunlar, İNSANSOYUMUZUN, büyülü alanlarıdır.ANCAK, özgür bir zihinle, yüksek eserler oluşturulabilir. Birilerine iltifat, öykünme, methetme gibi alanlar, özgür sanatın içinde sayılmazlar.

Yalnızca, KENDİNİZ için yazarsanız, zaten İNSANSOYU için yazmış olursunuz.Bir de bakarsınız ki, bütün sinir uçlarınızdaki iltihaplar boşalmış, geriye bir tek siz ve kozmoz kalmış.

Ne diyor, bir eski zaman BİLGESİ!

Söz söylemek için, irfan ( erdem) gerek

Anlayacak da, İNSAN gerek…

 

2. bölüm

O tümceyi  okur okumaz, kılcal damarlarımın içinden , bir alev okunun,hareketlendiğini anımsıyorum.

“ SU İÇMEK, O TASASIZ GÜNLERİN ÇEŞMESİNDEN!”

Günlerce, haftalarca, aylarca ömründen geriye gitmek anlamındadır.

Bir görünmez kameranın çektiklerinin, karış karış sana yaşatılmasıdır da.

Hiçbir zaman bize ait olmayan,adına da bilgi denilen ÇERÇÖPLE, çarçaputla,dolma tüfek doldurur gibi,zihinlerimizi,tekme tokat dolduruldu.

En güzel günlerimizdi; TASASIZ GÜNLER ve O GÜNLERİN , MECAZEN , BAL VE SÜT AKAN ÇEŞMELERİ.

Ama olmadı,olamadı.

Olabilecek mi!Bilmiyorum…

Bir yudumu dahi çok gördüler bu topraklara.

Devlet dediler, devlet büyükleri dediler,din dediler, ordu dediler, düşman dediler,ezan/çan dediler, milli şuur dediler …

Dediler de dediler.

AMA bir tek “”insansınız” demediler…

Hâlâ da diyorlar.

Ama kimse, ne istediğimizi sormuyor ki!

 

3. bölüm

Bugün 3 Eylül, üstelik DÜNYA BARIŞ günü.

Üzerinde biraz eyleşelim.

ANCAK peşinen belirtelim ki, bu satırların yazarı olan BEN, dünya sahnesine ,  din diye sunulan , hiçbir “bilgi ve belgeye” inanmaz.

Musa , Tur dağındaydı, kutsal ateş yanıyordu, Rab İsa, göklerde bizi izliyor, Muhammed peygamber Cebrail ile görüştü gibi söylemler ve benzerleri, hiçbir şekilde beni bağlamaz.

Bu yaşımda, artık, katiyetle biliyorum ki , bu orta doğu “ dinlerinin” ileriye sürdüğü gibi bir tanrı-allah-ilah-ilohim olması mümkün değildir.

VAROLUŞ, belki bambaşka, çok da basit bir şekilde oluşmuş olabilir.

NEYSE…

Bilebildiğimiz kadarıyla,insanlık tarihimiz, DEVLETLEŞMEYİ esas alırsak,  yaklaşık 5000 yıllık bir “ öz geçmişe” sahip.

Bu 5000 yıllık tarih, başka bir açıdan da, CİNAYETLER-KATLİAMLAR-SOYKIRIMLAR-YALANLAR-DOLANLAR-İŞGALLER tarihidir de.

O halde, bu çapaçul , kötücül İNSANLIK tarihine, şöyle yakınına gelip, bakalım.

Dünyamız “inanç” kültürüne atılan , en önemli kazıkları,sıralamaya çalışacağım.

En tepeye, “ o Allahın aklıdır,bizim ona aklımız ermez “  kaçamağıdır.Neden!?

Evren,yaklaşık 13,14 milyar yaşındadır,tahminen.

Nasıl olduğu,neden olduğu , şimdilik bu sohbetin konusu değildir.

Günümüzden, yaklaşık 4000 yıl kadar önce, sahneye MUSA diye bir adam çıkıyor.Kızıl Denizi, bir sopa darbesiyle , allahı YHV’nin yardımızyla yarıyor,, sözde kavmini mısırdan çıkarıyor ya da kaçırıyor.

Bir Allahın kulu da sormuyor…Yahu,madem bu YHV ,Yahudi tanrısı,bu denli marifetli, yıllarca “kavmin”, mısırda eziyet çekmesine nasıl katlandı birader!?

Bir sopa da ,firavuna vuramaz mıydı bu muhterem!?

Şayet var idiyse!

Sonra,sahneye , göklerdeki babanın oğlu İSA çıkageliyor.

Tekrardan anımsatalım. Bütün bunlara, bizim  aklımız ermez,aman ha. Cahillik edip de, NEDEN diye sormayın.

İsa gelir ,gelmesine de. O arada, bugünkü KEMERHİSAR’dan da, ( o zamanlardaki TYANA kenti) bizim ,zamanın felsefe kenti TARSUS’a , APOLLONIUS adında, bir bilge gelir. Adam, bilgeliğini geliştirmek üzere, Tarsus’taki felsefe ortamından yararlanmak ister .

Apollonius, İsa, önce SAUL sonra Paul…Ortalık karman çorman.

Devreye hemen, rüyalar, rüya görümleri giriyor,ACİLEN!Paul, sanırım Şam’a/ DAMASC giderken, yolda HZ İSA’nın           “ hayali” ile karşılaş(mış)ır !!!!!!!!

O güne kadar , su katılmamış bir “isa karşıtı olan” SAUL, derhal gerekli manvrayı yaparak, PAUL kılığına girer.

İşin “dramatik” yanı, dönemin ROMA tarihçileri yani YAHUDA KIRALLIĞI,KIRAL HEROD zamanı, Roma’nın bir eyaletidir oralar. Hem kıral ,üzerinde de, ROMA VALİSİ vardır.Fakat, ROMA, günlük devlet arşivi tutmakta çok mahir olmasına rağmen, yeni bir din, İSA diye bir peygamberden falan söz edilmez.

Belki TARİHÇİ JOSEPHUS ( MS 37/93) yazıtlarına dikkat edilirse, ortaya bir şey çıkabilir. Fakat,genelde, DİN DIŞI  bilinen şudur ki, artan ROMA vergilerinin ödenmesine itiraz eden, NASIRALI bir asi, SONUÇTA YAKALANIR VE GOLGOTA tepesinde, diğer adi suçlular ile çarmıha gerildi der.

Gelelim Kuran’ın  “” bakara 40 ve 47.”” Ayetlerine…….

Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun! - Bakara/ 40

 

 

Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. - Bakara/ 47

Demekki “son Allahın” aklına göre, “ israiloğulları, bir zamanlar, alemlere en üstün kılınan bir ulusmuş”, lâkin değerini bilememiş, hayınlık etmişler, bu Allah da onların rütbelerini sökmüş,atmış.

Peki ,hani bu Allah ,alemlerin rabbi idi!!!

Karıştırma oraları Koca Sungur!

Lâf anla be adam!!!

 

 

4. bölüm

“ SU İÇMEK ,TASASIZ GÜNLERİN ÇEŞMESİNDEN” deyince, aklımdan ,biraz hayal kurmak geçti.

Hadi buyurun,birlikte hayal kuralım…

Birgün,  feryad,figân bir anne kasığından düşeyazdık.

Tarsus’un efsanevi EBESİO zamanlar, ne gezer prima çocuk bezleri, merhemler, gaz çıkarıcı bitki şurupları,sair öteberiler.

Patiskalardan, kimi el dikişi, kimisi , çoğunluk singer veyahut zetina dikiş makinası dikimli ,altbezleriyle, belelendik.

“Büyüklerimiz,böyle anlatagelmiştir”.

3,5 yaşlarıma geldiğimde, anneannemin anlattığına göre, müzmin karın ağrılarım için, “ sülfaguanidil” diye bir ilaca, büyük bir aşkla bağlanmışım.

Nasıl bağlanmam ki.Beni, o karnımı kıl testeresi gibi enine,boyuna kesen ,ızdırap zirvesi sancılarımdan kurtarıyor ya… Yetmez mi!

Bu zamanlar, sonraki yılların “ bekleme odası”.

Ağır,ağır büyüyoruz. Yaşımız artıyor da, aklımızın,eş zamanlı arttığından,şüphelerim var.Ağzımız kokmasın diye, MEYSU katkılı ,vodka sarhoşlukları gündeme geliyor.Memleketin ana caddesi, böyle birkaç vukuata , şahit yazılıyor.Hatta bir seferinde, bir “bekçi amca” ile de, hısım bile olmaya duruyoruz.

Bir trendir , gidiyoruz ; “” iç kışkırtan , öğrenme arzusu ile dolu hallerimizle, menzilsiz   ufuklara!”

 

Uzun zaman ,arkamıza dönüp bakmıyoruz.

Önümüz,o kadar kışkırtıcı ki. Arkamıza bakmayı,akıl bile edemiyoruz.Tonlarca,tonlarca metreküp yağmurlarla ıslanıyor, uygun yerlerde, diz boyu karlara gömülüyor,ama çoğunluk, memleketimin ,adeta kemik kıran sıcağı ile kucaklaşıp, duruyoruz. Hep şikayet ediyoruz ama,topraklarımızdan , bir karış öteye de gitmiyoruz,gitmeyeceğiz de.

Sayısız gölgemizin düştüğü, E5 ‘in üzerinde, kaç bin kilometre yaptığımızın,hesabı,kitabı nerdedir…

Yoktur.

Kalbimizden başka…

Bütün bu olup,biten ve daha olup bitecek olanların, ilacı da,tesellisi de aranmaz.

En huzurlu ilacım, 70li yılların E5’inin, AKSARAY ile KOÇHİSAR ARASINDAKİ güzergâhda , sabah, güneş bozkırın üzerinden, ağır ağır yükselirken , otobüsün camında birikmeye başlayan , gündüzün ışığı olmuştur.

Bütün bunlar, adım adım silikleşen , uzaklara,uzaklara düşen, adı sanı bilinmez, bozkır köylerinin ÇEVRESİNİ SARAN ışıkların , giderek gözlerimize uzaklaşması gibidir.

Aldığımız,alacağımız her yeni nefes, bizi, bu küre üzerinde, umarım daha akıllı ve bilinçli kılacaktır.   

 



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
TUTUNAMAMAK
NASIL BİR EDEBİYAT

Tarih : 17.12.2024
Devamı...
 
 
BÜYÜKEVİN HİKAYESİ
2.2. BÖLÜM

Tarih : 26.11.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
16. BÖLÜM

Tarih : 23.11.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK
TÜRKİYE / SONBAHAR 1

Tarih : 21.10.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA