ANASAYFA  |  ÖNERİ VE ŞİKAYET  |  İLETİŞİM

BİYOGRAFİ HABERLER MAKALELER GİYOTİN HAVUZU İLETİŞİM
KOCABUCAK HİKAYELERİ/6 | HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi
  KADROMUZ
 
KOCABUCAK HİKAYELERİ/6

DR. ALİ RIZA BEY

6.Bölüm

Gözleri, bu durum karşısında,aldı başını, yürüdü gitti; îmalarla dolu bir yolculuğa.Dedesinin emektarı,konak kâhyası gibi görünen,fakat nefesi büyük hanımla,beyden sonra gelen , doğduğunda kendini ilk kucağa alanlardan olan Hüseyin Ağasıy’la,köye bir gidişlerini hatırladı…

 

Epeyce yağmur yağmıştı o günlerde.Çamur, adeta atların nallarına tutkal gibi yapışıyor,hayvanlar ,adımlarının çamur toprağa giriş çıkışlarından açılan küçük çukurlardan,nallarını zar zor çıkarabiliyorlardı.

O zamanlar doğru dürüst toprak bir yol bile yokdu.Tarlalar, camızlarla sürülür, buğdaylar oraklarla biçilirdi.Orta Çiftliğin denginde, tan ÇATALCA görünmüşken görünmüşken, içine bir kurt düştü,atının başını komşu köye çevirdi.Bunu,bilerek yapmadı havuzun kenarındaki adam.Atı yani doyumsuz Saniyesi,az da olsa homurdanarak bitişik köye doğru ,bata çıka yürümesine devam etti.

 

Köye kavuştuklarında,ilk yaptığı işlerden biri, ocakçı kahvesini yaparken,kendine uğur saydığı , Kırtıpîl Cumali’Nil oğlu ,ufaklık Kara Yaşar’ı görmek olurdu.

 

Köyün derme çatma kahvesinde oturanlar, istemeye istemeye toparlandılar gelenlere karşı.Ortaya seslendi ,” Nerede,göremiyorum “ dedi uğuru Kara Yaşar’ı  kastederek.

 

Kahvenin haymasının altındakilerden en yaşlısı olan Kör Ferli,”Aha,ordaki ahırın bir yerinde,anası oraya attı. Günlerdir ataşı düşmedi,oraya bıraktılardı eniği” diye az yüksek fısıltıynan, sanki günahını örtmek/ gizlemek  ister gibi konuştu.

 

Yağan yağmurun ertesinde,  az da olsa kurumuş olan köyün meydanını koşarak geçti, büyükçe taş evin sırasındaki kerpiç ahırın kapısını hızla açtı.Ahırın damını direyen dayakların kenarında,büyükçe bir bohça örtüsünün içine, üstünde giysi sayılabilecek çaput parçalarıyla , rasgele atılmış Kara’yı gördü.Yanına varıp,elini alnına sürdüğünd ,çocuğun teninden yürüyen  alev,neredeyse avucunu yaktı.Biçimsizce kucakladı,atını bağladığı haymanın yanına koşturdu.”Bu çocuk kaç gündür böyle “ diye , ortalıktakilere ünledi!

Köylülerin yüzüne inen mânasız ifade, sanki bir toprak ya da odun yığınından söz ediliyormuş da gereksiz bulunmuş hissini veriyordu.Hiddetini biraz daha artırıp, tekrardan bağırdı,”Bu çocuk kaç gündür böyle ulan?”

 

Kör Ferli,zar zor ıkınarak, kirli çay bardağına dikilmiş gözlerini çevirip, “Oldu birkaç gün beyim” diye savuşturdu soruyu.Saniye’nin, kalın kıldan dokuma heybesinin bir kesesine Kara Yaşar, bir kesesine de yeterli miktarda taş paçaları konup,  heybe, palanın üzerinde teraziye getirildi.

“Hüseyin Ağa,ben şehre dönüyorum, sen çiftliğe gidersin artık.Ben oğlanı ,Dr. Ali Rıza Bey’e göstereceğim, bakalım ne eder bizim Kara’ya” deyip, Saniye’yi, hafif tırısta koşturmaya başladı.

 

“Kuzum,öldüre yazmışlar bu yavrucağı.Hiç din,iman yok mu bu senin dûrzülerde yâhu” diyerek,sokurdandı Dr. Ali Rıza Bey…Kara Yaşar’ı iyice dinledi,boğazına aletler soktu, öksürttü canı yanma bahasına.

 

“Küçük Bey, tipik bir ağır sıtma başlangıcı.Ama işin önemli yanı, sizin bu sıpayı,hemen şehre getirmeniz olmuş.Yoksa, Allah etmeye, birkaç gün içinde ölür, giderdi yavrucak.Anası,babası bunun farkında mı dersiniz!”

 

“Yok efendim,ne gezer…Memlekette ne kadar çamur varsa, o kadar da cehalet var.Nasıl edeceğiz, bilmiyorum ki?”

 

“Çok iyi bakılıp, beslenmesi , özellikle üşütülmemesi gerekir yavrunun”.

 

“Evet,anlıyorum.Gerekeni evdekilere söylerim,anam belki biraz dırdırlanır ama sizin kat’i talimatınız olduğunu eklersem, pek bir şey demez sanırım.”

 

“Büyük Hanım aslında çok iyi bir insan.Fakat,pederiniz O’nu biraz yormuş hayatta,küçük bey”.

 

Dr.Ali Rıza Bey’in , bu kasaba irisi şehre nasıl geldiğini , bir tek Büyük Bey bilirdi.Şehir, bir sabah uyanmış,mahallenin büyük sokağa açılan başında, Parmakçalı Kahve bitişiğindeki, iki katlı kârgir evde,hanımıyla beraber ,bu yaşında aklara garkolmuş saçıyla, bir hekim ortaya çıkıvermişti.

 

Evin çocuğu yoktu.Belkide vardı.Şehir, bunu hiçbir zaman bilemedi.

Evin dışkapısı, bütün gün açık dururduİnsanlar, önceleri çekinerek baktılar asılan tabelâya…

Şüphe ve endişe dolu fısıltılar dolaştı bir zaman, şehrin uzak sokaklarında:

Dr. Ali Rıza Sırbaş

Umumî Tebâbet.

 

O güne değin ilâç olarak, kini ve İngiliz yağından başkaca bir şey bilmeyen şehrin ortalaması,Dr. Ali Rıza’nın gelişiyle, bir ölü toprağının , tarlanın yüzeyinden sürülüp, toparlanması gibi , sanki derin derin nefes almağa, yaşamaya başlamıştı…

 



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

    Bu Habere Henüz Yorum Yapılmamış..!



 
 HABERLER
 
TUTUNAMAMAK
NASIL BİR EDEBİYAT

Tarih : 17.12.2024
Devamı...
 
 
BÜYÜKEVİN HİKAYESİ
2.2. BÖLÜM

Tarih : 26.11.2024
Devamı...
 
 
 
 MAKALELER
 
BİR EMİNE ROMANI
İÇ DÜNYA ÖYKÜSÜ

Tarih : 10.01.2024
Devamı...
 
 
sonbahara merhaba
candan ve gönülden

Tarih : 14.10.2023
Devamı...
 
 
 
 GİYOTİN HAVUZU
 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
16. BÖLÜM

Tarih : 23.11.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK
TÜRKİYE / SONBAHAR 1

Tarih : 21.10.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
8. KISIM

Tarih : 1.08.2024 |
Devamı...

 

ÖZET OLARAK TÜRKİYE
7. KISIM

Tarih : 31.07.2024 |
Devamı...

 


 
 

 
 
ANASAYFA BİYOGRAFİ SIK KULLANILANLARA EKLE GİZLİLİK İLKELERİ İLETİŞİM


Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.

HÜSEYİN SUNGUR | Resmi Web Sitesi | huseyinsungur.com © Copyright 2015-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA